topbella

8 Ocak 2015 Perşembe

"BEN..."


  Ben...Ben... Ben...Hiç dikkat ettinizmi konuşurken ne kadar fazla kullanıyoruz bu kelimeyi?Ben(yine de ben:))dikkat ettim ve şaşırdım...Kendim de dahil olmak üzere toplumun giderek bencilleşmek üzere oldugunu düşünmeye başladım.21. yüzyıl sendromu her halde "bencillik".Son zamanlarda bencilliyin bu kadar tavan yapmasının nedeni ne acaba?Teknolojimi?Hayatın agır şartlarımı?Her ikisi aslında...Zira,teknolojideki gelişim bizi birbirimizden tamamen ayırıyor,iletişimi yok ediyor,nerede ise başkalarının" var oldugunu" unutuyoruz ... Tabi ki teknolojinin gelişmesi güzel bir şey...Ama ve lakin teknoloji insanı kendi kendine "yeter" hale getiriyor ve dostluk, arkadaşlık ilişkilerini ortadan kaldırıyor...Daha sosyal hale geldigimizi düşünürken ,aslında asosyalleşiyoruz.Tabi ki iletişim içindeyiz ama eskiden olan yüzyüze ,el ele,göz göze,çagırarak,bagırarak,aglayarak,gülerek degil...
  Hayatın agır şartlarımı bizi bencil yapan?Evet...Tabi ki bunun da etkisi yok degil...Her kes kendi geçimini saglamak için ugraşırken başkalarının varlıgını unuta biliyor.
  Bu bahsetigimiz "masum bencilikler"...Bir de gercekten bencilligi hayat felsefesi edinenler var.Başkasının sahip olduguna kendisi de sahip olmak için çırpınan,başkasının sahip oldugunu elinden alınca övünen,kendi yararı için başkasını zarara ugratan,evlenirken bile sadece maddi yönünü düşünen,nerede kiminle görüldügünün hesabını tutanlar...Böyle insanlar F.Baconun ifadesi ile"yumurtasını bişirmek için komşusunun evini yakar".
  Evet, aslında ise huzurun,varın,mutlulugun paylaştıkca çogalabilecegini unutmuş bir topluluga dönüşmeye başlıyoruz...Bu konuyla ilgili önceden okudugum bir hikayeyi anlatmak istiyorum.Bu konu için çok uygun...
  Bilge hükümdar,bencil miskinlerle,gönül ehli dervişler arasındakı farkı ortaya koymak için şu denemeyi yaptırmış.Tembelhanelerinden topladıgı bencil kişileri bir araya getirmiş ve gün boyu ac bırakmış.Sonra da kocaman bir çorba kazanını ortalarına koydurmuş.Miskin benciller hemen hırsla kaşıklarla saldırmışlar.Kocaman kaşıkları çorba kazanına daldırı vermişler.Ancak çorba dolu kaşıkları agızlarına götürememişler.Çünki kaşıkların sapları nerdeyse bir metreye yakınmış.Bu sebeple çorba dolu kaşıkları agızlarına götürememişler.Yiyemedikleri çorba üstlerine başlarına dökülmüş,çorba kazanına düşmüşe dönmüşler,perişan olmuşlar,ac kalmışlar.Bencil miskinlerden sonra,dervişler getirilmiş.Aynı şekilde,gün boyu ac kalmış olan fakir insanlar,görünüş itibariyle öncekilere benziyormuş ama,gönül bakımından apayrı ve bambaşka imişler.Çorba kazanının etrafına oturmuşlar sükunetle.Bir kazana bakmışlar,bir de ellerindeki uzun saplı kaşıklara.Sonra da bir güzel karınlarını doyurmuşlar.O uzun saplı kaşıklara ragmen ac kalmamışlar.Çünki bir birilerini doyurmuşlar.Herkes kendi kaşıgını karşısında oturan dervişin agzına uzatıvermiş.
  Böylece,karşısındakini farketmenin,görmenin ve düşünmenin,yani bencil olmamanın faydasını görmüşler.Hayata "ben"penceresinden bakmak kişiye zarar vermekten başka bir şeye yaramaz.Sadece,"ben" diyenin bakış acısı dardır.Çogu zaman kendi başınalıgı,yalnızlıgı ve kimsesizligi ile baş başa kalır. Hatta,malı mülkü arttıkca yükü çogalır,darlıgı daha da daralır.
  Hz.Mevlana der ki:
 Dag bile,sesine ses verir.
  Ya insan...
  Başkalarını gündemine alabilen,derdiyle dertlenebilen,çözümler sunabilen insan olabilme dilegile...

2 yorum:

Unknown dedi ki...

çok hoş ve düşündürücü bir hikaye.yüreğinize sağlık...

Doctor dedi ki...

Okudugunuz için teşekkür ederim,Zeliha hanım

Yorum Gönder